Dinazor Olmayı Seçenlere

Kimin ne yazdığıyla, kimin neyi savunduğuyla, kimin kimle olduğuyla pek ilgilenmem. Sadece insanları daha iyi tanımak için, bütün bunları donelerden biri olarak görürüm, kesin hüküm olarak asla almam.

O nedenle her lafa atılmıyorum, her söze cevap vermeye kalkışmıyorum, her konuda fikir sahibiymiş gibi öne atılıp ahkâm kesmeye kalkışmıyorum. Çoğunlukla içimden geleni yazıyorum ve illa da doğru bildiğimi. Her ne kadar doğru bildiğimi yazdığıma inansam da, herkes gibi ben de yanılabiliyorum. Doğru bildiğimin yanlış veya eksik olduğunu öğrendiğim anda ya düzeltir ya da yazdığımı hemen silerim. Silinmeyecek gibiyse, kendi düzeltmemi, bir başkasının uyarmasına, mahkeme yazısı göndermesine gerek duymadan düzeltirim. Bu kadar şeyi 'yaparım', 'ederim' dediğim halde, bazen tansiyonum çıkar, bazen şekerim yükselir, bazen de düşer ve ben de şirazeden çıkarım. İşte o zaman çok sağlıklı değerlendirme yapmak mümkün olmaz. Sosyal medya, tam da böyle bir şey aslında. Çok da sağlıklı değerlendirme yapma şansını vermiyor. Her kafadan bir ses çıkıyor. Herkes her şeyi oturduğu yerde biliyor. Dünyanın öbür ucunda, bir ağacın kovuğunda olan şeyi biliyor. Dokunmuş gibi hisse sahip, sesini duymuş bir kulak, görmüş bir göz, anlamış bir beyin, farkına varmış bir yüreğe sahipler. Hepsi iyi matematikçi, iyi jeolog, iyi mimar, iyi mühendis, iyi doktor, iyi marangoz, en iyi bakan, en iyi başbakan, en iyi cumhurbaşkanı, en iyi alim, en iyi hoca, en iyi imam, en iyi karikatürist, en iyi yazar.. bu böyle devam eder gider, sonunda ne yazar, ne yazmaz, belki de Ali yazar, Veli bozar. Üstüne vazife olmayan her konuda "bilgi sahibiyim" demek bir hastalıktır. Hatta “hem bilgi sahibiyim hem de çözümünü biliyorum” demek başlı başına küstahlıktır. Bir insan, kim olursa olsun her şeyi bilmez. Her şeyi bildiğini söyleyen hiçbir şey bilmeyendir. Belki de sırf bu nedenle “çok bilen çok yanılır” derler.

Sözü bu kadar uzatmamın elbette kendimce haklı nedenlerim var.

Benim gibi veya benden daha yaşlı olanların her konuya karışmasına bir anlam veremiyorum. Tamam, emekliyiz. İşimiz yok, torunla torbayla uğraşıyoruz. Zamanımız çok, canımız da sıkılıyor. Uğraş da arıyor olabiliriz. Ama bu, bizim her şeyi bildiğimiz manasına gelmemeli. Öyle bir şey yok. Yaş almak başka bir şey, başta akılı muhafaza etmek çok daha başka bir şeydir. Oysa bana göre -yanılabilirim de- bildiğimiz konularda, tecrübelerimizle ve özellikle de bize sorduklarında cevap versek çok daha faydalı oluruz diye düşünüyor ve o nedenle her konuya maydanoz olmamaya aşırı özen gösteriyorum. Bu kendimi sınırlama, frenleme değil, 'haddimi bilme' olarak da tarif edebilirim.

Gelelim, benden de dinazorlara...

Bunların başında Ankara eski Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Melih Gökçek gelir. Başta söyleyeyim. Bana göre, İbrahim Melih Gökçek, Cumhuriyet tarihi boyunca Ankara'nın gördüğü ve göreceği en iyi belediye başkanıdır. Nasıl seçildiği, nasıl kazandığı, o koltukta nasıl kaldığı, nasıl indiğiyle ilgilenmiyorum. Görev yaptığında başarılı işler yaptı. Görevi bıraktı, halen onun yaptığının binde birini yapan yok. Yani aslında o 'bir bilen.'

Önemli konularda görüşüne başvurulan, belki danışılan, belki fikir alınan ve belki de ara sıra yapılan veya yapılacak hataları izale eden görüşlerin sahibi olabilir. Bu, hem kendisine hem işbaşındaki başkana hem de Ankaralılara fayda getirir. Bunun dışındaki her konuşma, bunun dışında her lafa maydanoz olma girişimi ise onun değerini düşürür. Benim de değerimi düşürür. Burada tek tek yazmak, isim vermek gerekmez. Ama İbrahim Melih Gökçek başta olmak üzere "bir bilen" olması gerekirken, "bir dinazor" olmayı seçenlere, naçizane tavsiyemdir. Hem aslında bu tavsiye, en başta kendimedir. Emekliliğin tadını çıkaralım ama birden de fosilleşmeyelim. Arada görüşümüzü belirtelim, bize sorulduğunda fikrimizi ifade edelim ama çoluk çocuğun oyuncağı da olmayalım.

Bu kadar hırs, bu kadar doyumsuzluk adamı hasta eder. Ne gerek var; kalan ömrümüzü kargaşayla, kaosla, ona buna laf çakmakla, ondan bundan laf yemekle, tansiyon ve şekeri tavan yaptırarak, ne dediğimizi bilmemekle mi geçireceğiz?

Kabul edelim ki, bizim sıramız ufak ufak geçiyor. Şimdi gençlere yer açma zamanı!

Bu yazı Naif Karabatak tarafından kaleme alınmıştır.

Yorumlar