Herkes doktor olursa…

Bu yazının doktorlukla bir ilgisi olmadığı gibi, tıbbın herhangi bir alanıyla da ilgisi yok. Çünkü bu yazı, sağlıkla alakalı değil, siyasetle ve siyaset yapmayla dolaylı molaylı değil, direkt alakalıdır.
Buna rağmen de yazının başlığı, sanki bu yazının doktorlukla bir ilgisi varmışcasına yazılmış, eee sonuçta yazıyı yazan ben olunca, ister başlığa yazarım, ister yazının herhangi bir yerine. Önemli olan nereye yazdığım değil, neden yazdığımdır ve müsaade ederseniz o bölüme geçeyim.
Düşünebiliyor musunuz, bir toplumda herkes doktor…
Bence tam anlamıyla düşünemiyorsunuz…
Şöyle anlatayım, toplumun tamamı, yani eksiksiz 76 milyon insan doktor…
Hiç çiftçi yok mesela, hiç fırıncı yok, hiç bakkal yok, hiç tekstilci yok, hiç çöp toplayan yok, hiç belediye başkanı yok, hiç şoför yok, hiç vatman yok, hiç batman bile yok!
Bakın, şimdi daha iyi anlamaya başladınız…
Toplumun tamamı doktor olursa hastalıktan kırılırız ama ondan önce açlıktan ölürüz hem de çırılçıplak bir şekilde…
Doktorun çok olması, hastalığın yok olacağı manasına gelmez…
Burada aklıma şehir hastaneleriyle ilgili bir eleştiri geldi.
Koca bir partimizin koca bir genel başkanı “Bu kadar hastane yapıyorsunuz ya insanlar hasta olmazsa ne olacak?”
Evet ne olacak, buna cevap verecek bir sağlıkçı veya siyasetçi var mı, yok, bulamazsınız…
Ama tabii ki bu yazı bir sağlık yazısı değil, siyaset yazısıdır.
Siyaset, “Devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıyla ilgili özel görüş veya anlayış”tır.
Yani mevcuttan farklı bir görüş ortaya atanlar, bu mesleği icra edenlerdir.
Herkesin görüşü aynıysa, siyasete de, siyasetçiye de ne diye ihtiyaç duyalım ki!
Aslında bunu siyasetle uğraşan herkes biliyor ama herkes de toplumun “tek ses” olması için uğraş veriyor.
Geçenlerde Nobel Ödüllü bilim insanımız Aziz Sancar’ın gençlere bilimle, ilimle uğraşın tavsiyesini dinliyordum. Eski bir konuşmaydı, gençlerin siyaset yerine uğraşacakları alan çoktu.
Tabii bu konuşma beraberinde tepkiyi de getiriyordu, çünkü siz siyasetle uğraşmazsanız, sizden daha aşağıda olanlar sizi yönetmeye başlardı.
Bu da çok önemli filozofların, devlet adamlarının, âlimlerin tavsiyesiydi…
Önemli bir diş hekimini dinlerseniz, herkesin diş hekimi olmasında fayda vardır. Hem diş hekimliği kârlıdır, herkeste iki göz var ama 32 diş var, herkeste bir ağız var ama 32 diş var. Yine herkeste bir kalp var ama 32 diş var, kârlı yani!
Herkesin yatırımlarla, bonolarla, fonlarla, efektif kurlarla uğraşmasını söyleyen, bu işten ekmek yiyendir doğal olarak.
Ama hepsinde de “biz kötü yapıyoruz, buyurun siz yapın” tavrı değil, yaptığı işi çok iyi yaptığını söylemek içindir. Ya da daha doğru bir deyimle yaptığı işe bir kutsiyet atfetmek içindir. Ortada bir kutsiyet yok ama saygınlık yerlerde sürünüyorsa, kutsiyet arayışı da kaçınılmaz oluyor demek ki…
Yoksa hiçbir mesleğe mensup olan, kendi meslektaşını sevmez de, beğenmez de.
Siz hiç, bir başka siyasetçiye övgü dizen siyasetçi gördünüz mü, göremezsiniz…
Buna bir başka meslek mensubunda da rastlayamazsınız. Bana tek tek saydırmayın, avukatlar böyle, doktorlar böyle, akasdemisyenler böyle, gazeteciler de böyle, yazarlar zaten böyle!
Her mesleğe mensup olan, “rakip gördüğü” kendi meslektaşını kötüler.
Daha sığ düşüncelilere gidersek, herkes kendi mahallelisini kötüler, kendi köylüsünü, kendi ilçesindekini, kendi kentindekini yani hemşerisini…
Çünkü rakip odur. Dışarıdakini övebilir, rekabeti söz konusu bile değildir. Ama sakın adresinizi değiştirmeyin, övgünün yerini yergi alabilir!
Yazı nereden nereye doğru uzanıyor diye beni suçlamayın, zaten amacım o, sabredin…
Aziz Sancar, gençlerin siyaset yerine bilimle uğraşmasını isterken, “bana rakip gelsin” diye bir kaygısının ve korkusunun olmamasına dikkat ediyorum…
İşini iyi yapan kim olursa olsun, “bana rakip olur” düşüncesine sahip olmaz…
Ancak işini kötü yapanlar, “Koyunun olmadığı yerde kendisine Abdurrahman Çelebi” dendiğini çok iyi bilenlerdir.
İşte şimdi yeniden yazının başına dönüyoruz…
“Devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıyla ilgili özel görüş veya anlayış” olarak tarif edilen siyaseti yaparken, “özel”, “görüş” ve “anlayış”a sahip olamayanların siyaset yaptığı bir ülkede, herkesin kalkarak “ben bunlardan daha iyi yaparım” demesinden daha doğalı olmaz.
Tabii ki böyle bir ülkede herkes siyasetle uğraşmak ister, hatta uğraşır da…
Ama herkes de bilir ki, her insan yapabileceği işi yapmalı, kabiliyetine göre bir işe yönelmeli ve en önemlisi de sevdiği işi yapmalı, en iyi yaptığı işe yönelmeli, orada sebat etmelidir.
Eee herkesin doktor olduğu bir ülkede, hastalıktan geçilmez, ortalığı şey götürür de kaldıracak kimse bulunmaz!


Bu yazı Naif Karabatak tarafından kaleme alınmıştır.

Yorumlar